ŞİİR SAYFASI

 

 

 

 

 

 

Gecenin yürek atışını duyuyorum şah damarlarımda
Rahminde sakladığı ışıklı gündüzü doğuracak birazdan şafağa


“ÖBÜR YARIM”

NUR GÖKIRMAKLI’nın

“AVRUPA YAKASI YAYINLARI ”nidan çıkan, “ÖBÜR YARIM ” isimli şiir kitabındaki yazınlarında olağanüstü geniş yelpaze, düz ve basit anlatımların yerine kullandığı çarpıcı imgeler, nitelik açısından derinliği ve sıra dışı konularıyla, felsefeden hoşlanan okuyucuların tiryakisi olacağı bir yazın tarzıdır. Yazarın “ÖBÜR YARIM” kitabını okurken; çağlar boyu kendisini arayan insanoğlu, sakin bir liman bulduğunu hissedecek, bir parça soluklanmak için gemisini demirleyerek huzuru yakalayacaktır. Şair, uç noktadaki yazınlarıyla, okuyucuyu derin bilinç katmanlarına sürüklerken, varoluşun gölgesinden çekip çıkardığı satırlarını hissederek yazmış, dünyadaki tüm acılara rağmen, yaşamın ne denli değerli, acıların ne denli kıymetli birer öğretmen olduğunu ve insana kattığı anlamı, satırlarında duygusal serüvenlerle vurgulamıştır.
Şiirlerinde, yer yer Tanrı’ya sitem ederken, yer yer de varlıkları Tanrı’yla kucaklaştırıp, Vahdet-i Vücut bahsine değindiğini, sonsuzluğun gizemini, evrenle insan arasındaki ilişkiyi çarpıcı imgelerle kaynaştıran sanatçı, yazar ve şairliğinin yanı sıra, ressamlığıyla da tanınmaktadır. Şiirlerinde ki estetiği resim gibi görselleştirerek satırlara teslim etmiştir. Daha önemlisi, duygusal içtenliğiyle, imgeleri canlı tutmuş, şiiri melodik bir çizgiye oturtmuştur. Okurken derin imgelerin tamamı akılda kalmasa da melodisinin yansımaları duygularınızda bir süre daha çalmaya devam eder. Yazar, imgeleri yaşamın ağır çıkmazlarıyla buluşturup, şiirini duygu yoğunluklu bir felsefe kitabına dönüştürme ustalığını gözler önüne sermiştir. Ayrıca aşkı ve tutkuyu unutulmaz sözcüklerle somutlaştırırken, hayal gücünü genişleterek, aşkı, mutluluğun çok ötesinde bir susayış olarak tanımlar. Şiirleriyle bizi hep kendi seçtiği yerlere götürmüş, gittiğimiz yerlerdeki hikâyeleri bize an be an yaşatarak duygulandırmış, düşündürmüş ve okuyucuyu başka atmosfere taşımasını bilmiştir. Yazarın, Sûfi mistisizminden derinden etkilendiği tartışılmaz bir gerçek olmasına rağmen, kutsal ve dinsel fenomenler insan yaşamından ayrı olarak ele almak yerine, yeryüzünde yaşayan bütün insanları o, tek babamız olan ÂDEM’ in çocukları olarak ele almış, onların çağlar içindeki yaşamlarını aynı kapta yoğurmuş, bu anlamdaki din, dil, ırk gibi tavırlarını ayırtmaksızın evrensel olarak ifadeye dökmüştür.
Sanatçının, şiirlerindeki en önemli tema, evrensel seslenişidir.” Sözcükleri ifade ediş biçimi ise, ancak kişisel deneyimleriyle elde edilmiş olabilecek bir ifade özgürlüğüne sahiptir, Doğa ve insan sevgisini doğal bir biçimde hep Tanrı sevgisine çıkaracak bir yol bulmuştur. Güçlü birikimi VE esin perisinin kendisine sunduğu ilhamların dökümünde açıkça görülür. Klasik edebiyattan fazlasıyla yararlanmasına rağmen, dokunduğu her kelimeyi ve imgeyi kendi hikâyeleri içinde yeniden biçimlendirmiş, yeni bir çizgi yaratmıştır.
Her yeni oluşum, edebiyata kazandırılacak yeni bir zenginliktir, diyen yazar, şiirin formu üzerinde kendince yenilikler ve deneyler yapmaktan kaçınmamış, Edebiyat mozaiğine renkli bir taşı da kendisinin koyabilme özgürlüğüne sahip olduğunu cesurca ifade eden az sayıdaki yazarlardan biridir. Elbette ki farklı okuyucuların farklı beğenileri vardır. Bir şiirin çekiciliği, okurun o şiiri okuduğu andaki duygusal durumuna ve ruh haline bağlıdır. Ayrıca da okuyucunun şiiri anlamlandırabilmesi için eğitim ve birikiminde güçlü bir alt yapıya sahip olması da önemli bir faktördür. Zira şiir aynı Zamanda bir matematik biçimidir. Bir okuru duygulandıran bir şiir, bir başka okuru hiç etkilemeyebilir. Bir şiirde okuyucu Tanrı’ ile buluşurken, aynı şiirde bir diğer okuyucu ayrıldığı sevgilisinin kendisine yaşattığı acıları bulabilir. Bunların dışında, aynı okur bile, aynı şiiri okuduğu farklı zamanlarda ruh haline göre farklı tepkilerde bulunabilir. Şiir herkesi her an memnun etmelidir diye bir şey söz konusu olamaz. Yazarın şiirlerindeki esnekliği, evrenselliği, farklı temaları, çarpıcı imgeleri geniş kitlelere ve geniş zamanlara hitap edecek niteliktedir.
AVRUPA YAKASI YAYIMLARI
İmtiyaz sahibi

 

MİLATTAN ÖNCE SIFIR YILINDAN GELDİM

Çağların içinden geçerek geldim,
Yorgunum! Hem de çok yorgun!
Bir sfenx sessizliğiyle geceyi dinliyorum
Dudaklarımda eski bir şarap tadı
Acıdan ve kederden kalma
Binlerce yıllık hikâyemi anlatmaya gerek yok!
Bakışlarım eski bir uygarlık sahafıdır nasılsa

Ne olur yargılayıp sorgulamayın beni!
Seçilmeyen rüyalardı zorluyorum beynimi
Sınırları olmayan bu evrende,
Bir yaşamdan diğerine, nefes nefese
Daha kim olduğumu bulamamışken
Yaşamın derin okyanuslarında boğuldum


Bu gergefler içinde kaç rol biçildi bana
Kâh Musa oldum zalim firavunlara
Kâh göklere hezeyan mermileri savurdum
İblisin günah şehirlerinde
Işığı yüz bin gölgeye böldüm
Tanrı’nın kutsal koridorlarını,
İnsanlığın ihanet izleriyle doldurdum

Terk etti Tanrı beni sır serabına
Rüzgârlar kuruttu iç denizimi
Fırtınalı savaşlar, mayın döşeli yollar
Haramilerin keskin kılıçlarıyla
Her parçamı bir asırda unuttum


Acılar Unutturdu gözlerime ağlamasını
Adresli şehirlerde kimliğimle kayboldum
Ölümün kara gölgeleri kaç kez dolaştı görkemli bedenimde
Antik lahitlerde unutuldu tabutum
Ruhumda hiç susmayan eski bir şarkı,
Çağdan çağa sürüklendi sükûtum


Babil’de yükselttim Ziggurat’ları,
Kanla kurdum som altından tahtımı
Irkımın acıları çivilenirken göğsüme
Bakışlarımı ışıksız bıraktı ruhum
Toprağın karanlık odalarından çağrıldığımda,
Kadim ayetlerin lanetinde boğuldum.

 

Bu gergefler içinde kaç rol biçildi bana,
Kâh Musa oldum zalim firavunlara
Kâh göklere hezeyan mermileri savurdum,
İblisin günah şehirlerinde
Işığı yüz bin gölgeye böldüm
Tanrının kutsal koridorlarını,
İnsanlığın ihanet izleriyle doldurdum


Sırtımda kapkara kirli bir postla,
Şimdi kendimi son çağda buldum
Çığlık kuşları dolanıyor başımda,
Çınlıyor İsrafil’in borusu kulaklarımda
Yıkayın ne olur yıkayın beni!
Pişmanlık ve hüzünlerimin rahmet yağmurlarında
Uyutsun girdap ruhumu zamanın fısıltıları
Tuvallere resmedin sır dolu gölgeleri
Maviler beyazlarla boyayın eşkâlimi
Ki temizlenip yeni baştan doğayım

Yorgunum, hem de çok yorgun!
Bir yıldız suskunluğuyla gecenin koynundayım
Dudaklarımda eski bir şarap tadı
Ve dilimde antik bir şarkı
Acıdan ve kederden kalma…


ŞİİRE DAİR

Edebiyat sonsuz bir okyanustur, ne kadar yüzerseniz yüzün, sona varmanın imkânsız olacağını Edebiyata gönül verenler iyi bilir.
Uzun yıllar ölçülü şiir çıkmazında sıkışıp kalan batılı şairler, buna başka bir alternatif bulmanın arayışına girdiler, sonunda bulmuşlardı, “VAROLUŞÇULUK” “GERÇEKÜSTÜCÜLÜK” ve “SEMBOLCÜLÜK” akımını başlatarak, devrim niteliğinde yeni bir çığır açtılar. Artık ölçülü şiir tarzına bağımlı olmadan, yazılan bu yeni akım şiire “serbest şiir” tarzı denilecekti. Nazım Hikmet daha önceleri ölçülü şiirler yazarken, tarzını değiştirmiş bu yeni akıma uyarak serbest şiirler yazmaya başlamış ve ülkemiz şairlerine de bu tarzı sevdirmişti.
Gelelim şahsıma; okumayı çok seven birisi olarak çocukluk dönemim dâhil çok çeşitli kitaplar okudum. Yaş ilerledikçe de dört kadim kitabı birkaç kez okudum, daha sonra güncel kitaplar, ardından Mevlâna mesnevileri, İnsiyeler, Kuantum bilgileri, Astroloji ve Mitoloji kitapları derken felsefeye çıktım. Gelecek nesillere yollama misyonuyla resim çalışmalarım Mitlerin hikayeleriydi zaten. Böylece Teolojiyle birlikte Mitoloji ve Astroloji de hayatıma girmiş ve rehberim olmuşlardı. Bu bilgileri edebiyatın estetik ruhuyla buluşturarak, Batılı Şairlerin açtığı şiirdeki yeni çığır akımına bende katıldım. Şiirlerimde “Gerçeküstücülük” “Varoluşçuluk” ve” Sembol’culuk” dilini kullanarak İmgelerin felsefi dansına ve Edebiyatın gerçekte sonsuz bir okyanus olduğuna kendi şiirlerimle bir kez daha tanıklık ettim. Bu tarz Şiir yoluyla Tanrıyla sohbetlerin ne kadar muhteşem olduğuna da!...


SON 12 YILDA YAYIM EVİNDEN
ÇIKAN KİTAPLARIM


1- “Kar çiçeği” Nokta Yayımları 2.baskı
2- “İmgeler” Nokta Yayımları
3- “Yaşam Merdivenleri” Nokta Yayımları
4- “Öbür Yarım” Avrupa Yakası Yayımları
5- “Aforizmalar “ Ozan Yayımlar ı( Yayımda

  

BENDEN “O”NA MEKTUP

(Tanrıyla sohbetler)

Sevdiğim;

Ne güzel seninle olan beraberliğim
Ruhumun sonsuz sahralarını dolduran bir müzik gibisin.
Gözlerimin derinliklerinde saklıdır en değerli mücevherlerin,
Bir mühür gibi duruyor yüreğimde her an o çılgın sevgin.
Gözlerimi ilk açtığımda karşımda seni gördüm,
İçimin en derin kuytularında,
Benimle birlikte her gün biraz daha büyüdün
Çıkıp gidersen ansızın bir gün, inan ki ruhumun
Sonsuz çağlayanlarını çöllere döndürürsün,
Zihnimin gül bahçesinde susar bülbülün
Sözcükler donakalır dudaklarımda,
Hiçbir işe yaramaz şu ellerim,

Bir an bile beni terk etme, ne olur sevdiğim.

Sürüklesen de beni acılarla çağdan çağa razıyım
Çıkıp gidersen İçimden ansızın bir gün,
Susuz bir çiçek gibi oracıkta kururum
O zaman adını koyamam hüzünlerimin
Kabarır gözlerimin dingin nehirleri,
Bir kuzey rüzgârıyla savrulur kimliğim
Toprak ana sarılmaz tüm şefkatiyle boynuma,
Seninle var olabilirim yaşamın o sırlı konağında,
Ancak seninle! Benliğimden çıkıp gidersen ansızın bir gün,
İnan ki ağlayacak zamanım olmaz senin için,
Düşerim mutsuzluğumun karanlık hücrelerine,

Bir an bile beni terk etme ne olur sevdiğim.

Ansızın çıkıp gitsen de duygularımdan,
Bilmelisin ki daima hatırlar seni belleğim
Kızıldeniz gibi yarılsa da hasretinden yüreğim,
Kalsam da Firavunların zulmünde bir başıma,
Çıkıp Nur Dağı’nda seni beklerim,
Bir tek Sen, bir tek Sen yetersin bana bin bir yüzlü sevdiğim!
Varlığından var oldum, varlığında biterim,

Bir an bile beni terk etme ne olur sevdiğim…

-----------------------------------------------------------------------

“ÖBÜR YARIM” Kitabımdan


ALIN BENİ

Alın beni, denizlere gömün
Ay ışığı değmesin toprağıma,
Balıklara yem edin gözlerimi,
Kimseler sevmesin beni
İstemem kefen mefen,
Varsın mezar taşım olmasın yeryüzünde,
Bu dünyaya hiç gelmemiş gibi.
Bırakın ruhumda kaybolsun
Sonsuzluğun gün batımında,
Varlıkta hiç olmamış gibi
Ah bir anlasanız beni

Kırın beni,
Kuru bir dal gibi düşsün cesedim yerlere,
Yakılsın bir odun gibi,
Yeniden yeşermemek için, savurun küllerimi.
Yeter ki ısıtayım üşüyen o, minicik elleri.

Çekin tetiği,
Bir ceylan gibi vurun beni.
Soyun derimi, kurda kuşa yem edin bedenimi.
Yeryüzünde hiç kimse aç kalmasın,
Düşünün aç ve kimsesizleri
Dağlar varmış aranızda, varsın olsun,
Götürün trenlere ray yapın beni,
Çiğneneyim, ezileyim,
Parçalansın demirlerim,
Yeter ki umutsuz koymayın bekleyenleri.

Alın beni,
Füze yapıp semalara fırlatın.
Varayım Bosna’ya, Karabağ’a, Irak’a,
Siper edeyim gövdemi, o hain kurşunlara.
Değmesin bombalar kanadı kırık bir kuş gibi
Titreyen çocuklara.

Alın beni,
Secdenizde dua yapın,
Savaşları kesmek için
Gireyim yarasa inlerine.
Sussun kahpe kahkahaları,
Bozayım şeytan ayinlerini.

Alın beni.
İsa gibi çarmıhlara gerin,
Çivileyin ellerimi,
Aksın kanım, doldursun kadehlerinizi,
Pişmanlıklarınız dindirsin öfkelerinizi
Alın beni…
Alın beni… “ÖBÜR YARIM” Kitabından

--------------------------------------------------------------------

TAHTA SANDIK

Gecenin yürek atışını duyuyorum şah damarlarımda
Rahminde sakladığı ışıklı gündüzü doğuracak birazdan şafağa
Ölümle yaşamın, varlıkla yokluğun arasında asılı duran
Huzur kolyesini takmak için boynuma
Çileli bir gezgin gibi yürürüm, dünyanın Arnavut taşlı sokaklarında

Kurşun rengi bulutların altında
Döngüsel rotalarla, geçici semboller
Dans eder aksak zamanlarda
Yaşanan onca anlamı boğacak birazdan zaman
Derin okyanuslarında.

Ey toprak ana!
Kilitleme yaşanmış onca efsaneyi tahta sandığına
Saklama bir sır gibi anılarımızı yerin altında,
Bırak da izleri kalsın yaşam pırıltısında

“YAŞAM MERDİVENLERİ “ kitabımdan

 

MAVİ GECE (HİÇLİĞİN GÖLGELERİ)

Bu dünyanın kaygan sahralarında
Ölümün çok ötesine sesleniyor kederli yüreğim,
Duyuyor musun beni sevdiğim?
Zamansızlığın karanlık yollarında seni aramaya çıktığımda,
Cehennem nöbetleri yaşıyor ölümlü bedenim.
Görünmez boşluklar seni nerelere sakladı?
Gökyüzündeki onlarca yıldız dahi ışık tutmuyor yoluma,
Seni ararken,
Uzayın meçhul yazgısında kayboluyorum her defasında,
Oysa ruhumun derinliklerinde hissediyorum,
Keskin bir yasemin kokusu dolaşıyor yanı başımda,
Buralarda bir yerlerde durduğunu
Ve bana baktığını biliyorum!
Çık ortaya çık!
Bu kocaman hiçliğin esrarına bürünme aşkım!
Yeterince çözülmez düğümdür zaten göklerin sessizliği,
Çağların geçkisi yeterince hüzünlü!
Yeterince acı ve kederin kanıyla çizilmiş yollar.
Her türlü zulmünü saklayabilir belki içinde,
Bir tek aşka gücü yetmez sonsuz zamanın,
Bir tek onu inkâr edemez.
Çünkü o her şeyin üstündeki tek esrar.
Fütursuzca kayıp geçen zaman,
Nedendir silmez acı ve kederleri!
Neden bu kadar koyu karanlığa gömülüyor
Ormanlar geceleri?
Ölü yaprakların sızlanışları neden?
Ay kararan bulutların arasında neden durur kanlı bir orak gibi
Ya bu derinden gelen dağların iç çekişine ne demeli!
Kim bilir kaç çağın acılarına şahit oldu görünür olmayan gözleri.
Sonsuz zaman neden bu kadar acımasız!
Sevinç ve kederlere cevabı, yalnızca gülüşleri.
Kime sormalı sebebini!
Sözler yüreğimin uçurumlarında tutuklu kalırken,
Özgürce akıyor gözümün nehirleri.
Bak sevgilim bak!
Gelişini haber veren mavi sisler yavaş, yavaş dolduruyor geceyi,
Giderek netleşiyor o güzel yüzün!
Şimdi daha iyi görebiliyorum seni.
Yaklaş sevgilim!
Yakınıma gel!
Bunca zamandır yalnızlığımın sığınağında beklemekteyim seni.
Zamansızlık okyanuslarından
Ve hiçbir yerin ikametgahından çıkıp gelen sevgili!
Ben hiç kimseyken, dünyevi gözlerimle görebiliyorum seni.
Siyah saçlarına düşen şebnemler sevinç içinde,
Belli ki evrenin Orion takım yıldızları,
Işık tutmuş geçtiğin yerlere.
Ah aşkım gittiğin daha dün gibi!
Oysa kaç asır geçti gidişinin üstünden,
Biliyor musun çok özlüyorum seni!
Yaşamın ikinci şafağında benimle uyanabilecek misin?
Tutabilecek misin yeniden ellerimi?
Hülyalı bakışlarınla beni esrik edecek misin eski zamanlardaki gibi
Dudakların tenime değecek mi bir daha?
Şu ışıktan bedenin dokunabilir mi şimdi bu etten ellerime?
Ah aşkım çok özlüyor seni hiçliğimin benliği!
Uzayın sonsuz boşluklarında
Ve hiçbir yerde yaşayan sevgili!
Söyle bana! Ölüm dünyevi bedenimin elini tuttuğunda,
Zamandan ve mekândan ayrıştığımda,
Tekrar görebilecek miyim, gün batımı, gurup rengi yüzünü?
Ölümün çok öncesinden sesleniyorum sana sevgili!
Ölümün çok sonrasında
Bekleyecek misin beni?

 

ESKİ ÇAĞLARDAN SESLENİŞLER

Arama beni kimliksiz kızıl hatıralarda, ben uçurumların en uçlarında
Uzak göklerin en derin boşluklarında, Yusuf’un düştüğü kör kuyudayım
Çırpındıkça sana gömülen cehennem harlarındayım
Arama beni boş yere ışıyan günde, ben eskimiş çağların zambak kokusundayım
Fırtınalı gecelerin suskunluk usundayım
Bul çıkar gel kurtar beni benden, kırık kanatlarımla çırpınıştayım.

Bu derin sessizliklerden sana sesleniyorum yaban bakışlım
Esiriyim içimdeki savaşların
Oysa ekmeye maya kattığım gibi seni benliğime kattım
Arama beni boş yere satır aralarında, ben çağların içindeki kayıp düşlerde saklıyım
Ne beyaz sayfaların aralarında, ne de karakalemin yazıtındayım
Ben yasemin kokan gecelerin ay ışığında, hayatın kalbine dokunmaktayım
Bu giyotin kokan son çağın çok uzağında, anıların esrarlı hülyasındayım
Ben, sevdanın hüzünlere zincirlediği, yoksul bir devrimin suskun sevdalısıyım…

--------------------------------------------------------------

 

KAYIP KENT


İçimin labirentlerinde dolaşıyorum,
Bir kayıp kent varmış, hep onu arıyorum.
Hangi diyara gitsem,
Hangi kapıyı çalsam,
Bir güzel dolanıyor ayaklarıma,
İzin vermiyor bana.

Bir zümrüt gözün gizinde yitiyorum,
Bir sarı saçın rüzgârında savruluyorum,
Bir esmer tenin zindanına hapis oluyorum,
Bir dolunay gecesinde ay beni çağırıyor,
Bir seher yelinde yıkanıyorum.
Beyaz nilüferin inceden nazına çıldırıyorum,
Baharların ilk melteminde çözülüyorum.
Şu tepenin ardında bin bir kuş sesi,
Rüzgârın beni okşamasına izin veriyorum.

Bütün bu sungularla boyanıyor gözlerim
Çalıyor birisi zamanımı gizlice,
Engeller çıkarıyor gizli bir el hiç durmadan önüme,
Ulaşamıyorum gideceğim o kente.
Bak işte, şimdi de bir çift kömür göz,
Nasıl kaybolunmaz bu karanlık gecede.
Ama…
Tanıdım bu kez seni!
Buhar gibi iç selliğin,
Yağmur gibi dışsallığınla,
Her yerdeki sendin.
Gezinip durdun,
Müphem adımlarınla yanı başımda
Oyaladın, alıkoydun yolumdan beni,
Aradığım o kayıp kent sendin demek ki!

Şimdi güneşi başka türlü görüyorum,
Sarı saçlı güzeli başka türlü seviyorum,
Kapıyı başka türlü açıyorum çalana
Bu bitimsiz serüvenlerinle,
Biliyorum ki gelen “SENSİN”, giden de.
Sevdiğim ”SENSİN”, seven de.

Bakıp gördüğüm “SENSİN”, gören de.
Buldum sonunda o kayıp kenti,
İçindeyim bak işte!
Dünya aynı hızla devam edecek
Sahnelerdeki dans döngüsüne…
---------------------------------------------------------------

“İMGELER” Kitabımdan

ACILARIN RENGİ

Yanılgılarımı suskunluklara terk ettiğimde
Bir kuşun vuruluşu gibi sessizce çırpınır yüreğim
Sükûtta kalmak için gidip gözlerimi kitaplara gömerim
Çağların derinliklerine yol alır adımlarım

Tagore’nin Tanrıya yakarışlarına şahitlik ederim
Adonis’in hüzünleri şarabım olur, sarhoşluk ne kelime!
Kaç kurşun sıkarım Musa’nın denizinden geçen Samir’i ve avenesine
Davut’un dev Cal ÜT’ü sapanla öldürdüğünü şaşkınlıkla izlerim

Ah o elleri kırıl ’asıca haset rahipler
Kaç kez merhem sürerim Meryem’in kapanmaz yaralarına
Kaç kez İsa’nın kan damlayan ellerinden öperim
Ledip’in Muhammed’e yaptığı efsunu bozmak için
Kaç kez Babil kuyularında Harut ve Marut’a ateşleri yollarım
Hırkası ateş olan ve kim bilir kaç tufanla çırpınan
Bu dünyanın acılarını toplarım gecenin kuytularından

Bilen yok nedendir yaşamdaki bu çıkmaz, bu sır, bu muamma?
Kim bilir hangi İblis dokundu Havva’nın saçlarına
Hangi isyan kan karıştırdı Âdem’in hamuruna
Nasıl çözülecek bu karanlık, bu bitmez kanlı macera
Hangi rüzgâr acıların rengini taşıyacak ulaşılmaz Tanrıya
Aşkın kaçıncı ismiyle yakarmalıyız ona…

---------------------------------------------------------------------

NOKTAYIM

Yüksekliğine el vuracak biriyim
Arş-ı âlânın,
Yalandır tüm sevdam,
Sevdalanmalarım
Işık, deniz ve dalganın
Sükûnunda öylesine bir dağım
İnsanın baktığı suya düşen
Fotoğrafım
Noktayım! Noktayım!
Nokta!

Yemindir el uzat tutulmazım
Herkes başka, başka çalar
Benim sazım
Yazım!
Alnımdaki yazım kendisinedir
Nişan gibi gerçektir
Onun için karalı belayım

Yoksa
Sevda bende kavuşmayan iki deniz
Harut’la Marut’un sihirleri gibiyiz
Karşı karşıya kalmak için kutuplarında
Ve
Çekmek için aşkını
Karıştırır işimizi
Ara sıra isyan ederiz...

 

TEKÂMÜL SÜRECİ

Ey sevgili!
Yere düşmüş yaprak gibi çiğne geç beni,
Acısı ruhumun kalbine ulaşsın ta ki…
Görülmesin bir daha yüzüm, yitip gideyim,
Sonsuzluğun hüzünlü günbatımına.
Bilinmezliğin orkestrasında,
En güçlü ritim saz olsun ayak seslerin.
İnan ki acılarımın ateşi aydınlatacak
En karanlık gecelerimi.
Yalnızlığımda çoğaltacağım binlerce sevgiliyi.
Hiç söylenmemiş şarkılarla
Zihnimin gül bahçesinde dans edeceğim,
Kederlerimin sonsuz denizine doğan
Bir öğlen güneşiyle, yıkanıp temizleneceğim.
Ey sevgili!
Yere düşmüş yaprak gibi çiğne geç beni,
Acısı ruhumun kalbine ulaşsın ta ki…
Açılsın yollarım,
İnebileyim varlığımın en diplerine,
Ulaşabileyim sungu* çiçeklerine.
Çünkü ben fakir biriyim,
Sana ne getirebilirim
Bunca varlığa karşın
Acılarımın doğuracağı aşktan başka.
Ey sevgili!
Gönder bana evrendeki bütün dertleri,
Acısı, ruhumun kalbine ulaşsın ta ki…

***************************************
“ İMGELER” KİTABIMDAN

 

SEVEREK AYRILALIM

Artık dolmasın saçlarıma gül kokulu nefesin,
Şiirlerime düşmesin gölgelerin,
Isırgan otuna dönmeden çatal dilim,
Sözler sarmaş dolaşken aramızda,
Varsay ki ben öldüm…
Çık git artık aşkım!
Gözlerim yarınlara ıslanmasın.

Biliyorsun seni çok sevdim!
Gözlerinin girdabında çırpınan bir martıydım,
Her damlası okyanus olan bu aşk,
Sonsuza dek evrende kaybolmasın,
Dağ doruklarında, çiğdem kokusunda salınsın
Çık git artık aşkım
Gözlerim yarınlara ıslanması

Eksilmeden ay gibi, git gide sevmelerin,
Bırak bu aşk efsunlu bir hatırada saklı kalsın,
Dünyanın ılık meltem rüzgarları
Sevdamızı çağdan çağa taşısın.
Kimsesiz kıyılarda hayalimiz canlansın
Çık git artık aşkım
Gözlerim yarınlara ıslanması.

Dağların sert rüzgarında üşütme beni,
Bir yasın içinde bulmasın gözlerim kendisini,
Ay salındıkça karanlık bağlarda,
Dağılsın aşkımız yasemin kokusuyla dünyaya
Kara gölgeler düşmeden bu büyük aşka,
Çık git artık aşkım!
Gözlerim yarınlara ıslanmasın.

Düşsün sevdamıza seher renkleri,
Mavi sular boyansın kırmızı yakutlara,
Aşkım, gel bir nükte de sen koy bu satırlara,
Ak bir karanfil açsın yeni düşlerde,
Aşkımız sonsuza dek dolaşsın dilden dile
Urgan gibi dolanmadan imgeler ellerime,
Çık git artık aşkım!
Gözlerim yarınlara ıslanmasın…

NUR GÖKIRMAKLI
ÖBÜR YARIM KİTABINDAN

 

SESLENİŞLER

Kaç kez kulak verdim dilsiz çağrılarına,
Kaç kez uzaktan baktım sana
Mağrurluğun kadar gizemliydi tutkuların
Azeri türküleri kadar yanıktı, bakışların
Çağırıp durma beni yüreğinin engin semalarına!
Bir ses gibi yankılanma
Ruhumun çıkmaz sokaklarında
Uçmam! Uçamam!
Kıraç çimlere saklanan,
Kanadı kırık bir göçmen kuş gibiyim.
Sarı turuncuya dönmüş içimdeki tüm mevsimlerim.
Salt güneş kesilse her yer,
Erimiyor buzullaşan yüreğim.

Diyorsun ki;
“O kocaman yüreğinle bana geleceğin günü bekleyeceğim"
İçine bembeyaz güller dolduracak
Bu sıcacık ellerim.”
Diyorsun ki;
“Senden önce hayatım seni aramakla geçmiş meğer”
Diyorsun ki; “o sendin” beklediğim” …
Diyorsun ki;
“Çiy tanesi tünemiş gülüşler
Bırak da dokunsun bu armoniye gözlerim”


Uzaklaş buralardan,
Bulaşmasın buzulu çamurlara ellerin.
Üzülürüm yavrum, dayanamam bir tanem,
Kaldıramaz artık ikinci kez bir kederi yüreğim.
Aldanma yüzümdeki, aydınlık gülüşlere,
Sakın aldanma!
Sonsuzluk kadar uzun bir yası gizler
Hayata küskün gözlerim.
Ben artık mezarlıkları süsleyen bir yangın çiçeğiyim.

Bir zamanlar kâinatı dolduran
Kırmızı bir erguvandı içimdeki müziğim,
İnsafsız bir ölümle mühürlendi sevda dolu yüreğim
Şimdi bir mermer taş dibinde uyuyor
Selvi boylu yiğidim
Kurşun yemiş şahin gibi uçurumlardan düştüm,
Paramparça her yerim!
Ilgıt ılgıt kanıyor hücrelerim
Sulara düşecek olsa aksim
Okyanusları dahi ürkütürüm
Kar altında don vurmuş, bir yoksul kardelenim.

Aldanma sakın aldanma
Yüzümdeki sahte gülüşlerime,
Acı bir aşkın tortusudur kayalara vurup gürültü yapan,
Git çocuk git!
Uzaklaş, buralardan,
Nemlenmesin gözlerin.
Zehirli bir zambağa dokunmasın ellerin ve gözlerin
Zindan gecelerimden
Binlerce imge çıkıp sana gelmesin.
Don getiren kuzey rüzgârlarımda
Üşümesin o sıcacık yüreğin!
Korkma düşmem!
Tutuyor ellerimden kan demeti şiirlerim.
Şimdi ben!
Pargalı’ nın kemanında, hiç duraksız ağlayan
Hüzünlü bir nağmeyim…

NUR GÖKIRMAKLI 2009

 

Kırbacım

Ey gül budayıcısı bahçıvan!
Ey çatal dilli zaman!
Ey ruhumun yağlı kırbacı!
Daha kaç asır sürecek şaklaman…

 

·
HİBE ÖMÜRLER

İstemediğimiz yaşamlara adaktı
Ömrümüz
Asırlarca mutluluk aradı yüreğimiz
Yarım kaldı sevdalarımız hep
Sevemedik
Üçüncü kişiler girdi yaşamlarımıza
Üçüncü kişilere hibe edildi
Ömrümüz
Çıkmazlara hapsedildik, susturulduk
Öyle, kimsesiz
Vurgun yedik hayatın batağında
Akarsu gibi geçip gitti gençliğimiz
Aysız gecelere terk edildik
Hançerlendi yürekteki sevgimiz
Cennet ırmaklarında
Cehennem duyguları yaşadık biz
Gecenin zehir gibi ayazında
Buzdan kaldırımlara bırakıldı kalplerimiz
Üşüdük
Kızıl bir hâtıraya sığındı yüreğimiz

 

Üçüncü kişilere hibe edilirken kimliklerimiz
Gecenin kapılarını üstümüze kilitlediler
Yitip gitti coşkulu hayallerimiz
Kirli sabahların gri aydınlığında
Yalnızlıklara açıldı gözlerimiz …

İMGELER KİTABIMDAN