ANTİK MAYA UYGARLIĞI

ANTİK MAYA UYGARLIĞI

En az antik Mısır uygarlıkları kadar gizemli olan Maya Uygarlığı, Kolomb öncesi Amerika uygarlıklarından biridir. Maya uygarlığı binlerce yıl boyunca Meksika’nın güney doğusundan Guatemala’ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür. 

Taş tabletlerdeki verilere bakılırsa MÖ.250 yıllarında ortaya çıkmışlardır. MÖ. 600’lü yıllarda ise yükselişe geçmişlerdir. Meksika’nın güney doğusunda beş devlet kuran mayaların kökeninin nereden geldiği, kim oldukları hala tartışma konusudur. Astekler’inde babası sayılan Mayaların kendilerine özgü inanış ve yaşayışları, kültürleri takvimleri ve tapınaklarıyla günümüzde dahi gizemleri çözülememiştir. Mayalar takvimlerini eş zamanlılık üzerine tasarlayarak yaşadıkları dünya içinde kurdukları ilişki kalitesini, hem de ruhsal boyutta kurulan manevi ilişkiler düzenini ayrıca da atmosferde olabilecek olayları ve gelişmeleri anlatan mesajlar veren zaman dilimlerini gösteren muazzam bir takvimin ilk sahipleridir.

Maya’ların 17 takvimi vardır, bunlardan sadece üç tanesi kullanılmıştır.

Mayalar, modern matematik, astroloji, astronomi, fizik, trigonometri, mimari, yazı edebiyat gibi bilgilerle gelişmiş bir uygarlığa sahip olmakla birlikte, yıldızların gezegenlerin şemalarını bir takvim biçimine dönüştürmüş olmaları, zamana her şeyin üstünde önem verdiklerinin göstergesidir. Mayaların ellerinde bulunan en büyük gücün zaman olduğunun bilinciyle yıldızların döngülerini gelecekte olacak ya da meydana çıkacak olayları izleyerek aldıkları mesajlarla takvimlerini oluşturmuş olmaları gerçekten çok şaşırtıcıdır.

Tanrılarına, insan kurban etme ritüelleri vardır. Saunanın onlarda önemi büyüktü, ter yoluyla günahlarını attıklarına inanırlardı. Düz bir alın, şaşı gözler ve kemerli büyük burunlu olmak asillik belirtisi olduğundan, çocuklar doğar doğmaz alınları bir tahtayla bastırarak bağlanır, doğal olarak çocuk şaşı ve burnu kemerli ve kaba gelişirdi. Boyları 1.65 cm idi. Sıfır rakamını Sümerlerden sonra ilk kullananlardır.

Mayaların inançları hakkında önemli kitapları olan “POPAL VUH” ta şu bilgilere yer verilmiştir.

“Yer kabuğu, kara parçaları henüz mevcut değilken, yalnızca sular ve göklerin enginliği vardı, karanlıkta her şey sessizlik ve hareketsizlikten ibaretti, yalnızca yaratıcı, yapıcı, egemen olan hayat verendir. Işık olarak suyun üzerinde yüzen tüylerle kaplı yılan vardı. Onlardır vücut veren, onlardır yaratan, onlar yeşil ve maviye çevrildiler, isimleri ‘AGUCUMATZ’dır.”

Guatemala tradisyonuna göre onlar göksel okyanusun kalbinden gelmişlerdir. Hayrın tezahürü, gün doğuşunun efendisi idiler.

Engin Arıkdal konuyla ilgili şunları söylemiştir: Tüylü yılan Galiktik ırka mensup varlıkların bırakmış oldukları son izdir. Yılan sembolü spiral galaksinin iki büyük ucunu temsil eder. Yılan aynı zamanda Galaktik uygarlığın son sembolüdür… Mayaların geldikleri gibi aniden ortadan kayboluşlarda şaşkınlık yaratmıştır, İspanyolların saldırısı sürerken sofralarının açık olduğu, yemek ve çaylarının hala sıcak olduğu fakat kendilerinin ortada olmadığı dikkati çekmiş, yeraltı mı, gökyüzü mü nereye gittikleri anlaşılamamıştır. Henüz yıldızları gezegenleri kimse keşfetmemişken bu ilkel medeniyetin Sirus yıldızı ve Sirus A, B ,C den bahsetmeleri ve kendilerinin de Sirus yıldızından geldiklerini söylemeleri de şaşılacak bir durumdur. Kısaca nerden baksanız Mısır medeniyeti kadar gizemli oldukları ortadadır.

 

TÜYLÜ YILAN KUKULAKAN

EFSANESİ VE MAYA BİLGİLERİ

“Popol-Vuh”, Maya uygarlığının mitolojik hikâyelerini aktaran önemli bir eserdir, “İnsanların Kitabı” anlamındadır.

Allen J. Christenson’ın bu metinin çevirisi ile birlikte bir yorumunu da yaptığı kitabında verdiği bilgilere göre Popol-Vuh, 1524’te İspanyol savaşçıların gelişinden önce günümüzdeki Guatemala’nın batısındaki dağlık bölgelere hâkim olan Quiché-Maya soylularının isimsiz üyeleri tarafından yazılmıştır. Bölgenin nüfusu yeni efendilerin zulmü ile birlikte yüzde seksen beş azalır, putperestler olarak bütün kültürleri yok edilir. O yıllara dek sözlü gelenekte yaşatılan bu efsanevî anlatım korunmak üzere yazıya geçirilir. 1700’lerin başlarında Dominiken tarikatına mensup bir rahip olan Ximenez, metni yazıya geçirmiş ve tercüme etmiştir. Wren’in “Maya Yaratılış Miti” başlıklı metninde Popol-Vuh’ta aktarılan Maya yaratılış anlatımının bir özetini yapar ve Christenson metnin geniş bir şekilde yorumlar kitabında. Wren’in özellikle Kitab-ı Mukaddes’teki bazı unsurlarla benzerliklere ve tarımın Maya kültüründeki etkisinin yaratılıştaki yerine dikkat çektiği, Christenson’ın farklı boyutlarıyla ele aldığı metine göre Mayaların gözünden yaratılış anlatımı öncelikle başlangıçtaki bir tür hiçlik ya da boşluktan, gök ve denizden bahseder “Sessiz ve boş, gökyüzünün rahmi” diye başlar anlatım.

“Popol-Vuh”, Maya uygarlığının mitolojik hikâyelerini aktaran önemli bir eserdir, “İnsanların Kitabı” anlamındadır. Allen J. Christenson’ın bu metinin çevirisi ile birlikte bir yorumunu da yaptığı kitabında verdiği bilgilere göre Popol-Vuh, 1524’te İspanyol savaşçıların gelişinden önce günümüzdeki Guatemala’nın batısındaki dağlık bölgelere hâkim olan Quiché-Maya soylularının isimsiz üyeleri tarafından yazılmıştır. Bölgenin nüfusu yeni efendilerin zulmü ile birlikte yüzde seksen beş azalır, putperestler olarak bütün kültürleri yok edilir. O yıllara dek sözlü gelenekte yaşatılan bu efsanevî anlatım korunmak üzere yazıya geçirilir. 1700’lerin başlarında Dominiken tarikatına mensup bir rahip olan Ximenez, metni yazıya geçirmiş ve tercüme etmiştir. Wren’in “Maya Yaratılış Miti” başlıklı metninde Popol-Vuh’ta aktarılan Maya yaratılış anlatımının bir özetini yapar ve Christenson metnin geniş bir şekilde yorumlar kitabında. Wren’in özellikle Kitab-ı Mukaddes’teki bazı unsurlarla benzerliklere ve tarımın Maya kültüründeki etkisinin yaratılıştaki yerine dikkat çektiği, Christenson’ın farklı boyutlarıyla ele aldığı metine göre Mayaların gözünden yaratılış anlatımı öncelikle başlangıçtaki bir tür hiçlik ya da boşluktan, gök ve denizden bahseder “Sessiz ve boş, gökyüzünün rahmi” diye başlar anlatım.

Kimi tasvirlerde tüylü yılan olarak gösterilmekle birlikte, eski metinlerde onun aslında bir yılan olmadığı, beyaz insan ırkına mensup olduğu açıkça belirtilir. İlah kimi zaman tüylü bir yılan, kimi zaman insan, kimi zaman ise yılan-insan olarak temsil edilir. Tüylü yılan sembolizminde, tüy yeryüzündeki birçok tradisyonda (örneğin eski Mısır tradisyonu) görüldüğü gibi, burada da hakikatin, doğruluğun, hafifliğin ve -göğe çıkmada kuşlara en büyük yardımcı unsur olduğundan- yükselmenin sembolü olarak kullanılmış olmalıdır.

Her bölgeden tanrılar bir araya gelir ancak Mayaların, Kukulkan Azteklerin, Quetzalcoaltl dedikleri Tüylü Yılan ve Gökyüzünün Kalbi, Huracan denilen Kasırga karanlıkta bir araya gelir, düşünür ve konuşurlar. Tüylü Yılan önemlidir. Birçok geleneksel medeniyetin hikâyelerinde tüy bilgeliği temsil eder. Bu iki büyük yaratıcı güç, diyaloglarıyla boşluğu doldururlar. Ne derlerse yaratılır. Varlıklar, adlandırılışlarından doğarlar. Maya yaratılış efsanelerinin mısırın yetiştirilmesi örneğindeki gibi bölgenin insanlarının hayatında yeri olan unsurlar etrafında şekillenmesi dikkat çekicidir. İki tanrının yaratımı, tarım bağlamında açıklanır. Önce dağlar ve bitkiler âlemi yaratılır. Ancak dünyadaki sessizlik tanrıları rahatsız eder ve hayvanlar yaratılır. Ancak hayvanlar sadece doğalarına uygun sesler çıkarabildikleri ve konuşamadıkları için tanrılara hakkıyla ibadet edip, varlıklarını, onların adlarını telaffuz edemezler. Bu durumda hayvanların cezası kendilerinden daha üstün varlıklara itaat etmek, onlar tarafından kurban edilmek olacaktır.

Daha sonra tanrılar farklı şekillerde insanları yaratmaya başlarlar. Çamurdan yaratılan insan başarılı olmaz suyla karşılaştıklarında bozulmaktadırlar. Sonra ağaçtan yaratılan insanlar da başarısız olur. Ciltleri kurudur, eşgüdümle hareket edemezler. Bunlar da hakkıyla tanrılara ibadet edemezler. Bu insanlar ceza olarak bir tufanla yok edilirler. Tufandan kurtulabilenler de türlü cezalarla yok edilirler, maymunlara dönüştürülürler. Bunlardan geriye maymunlar kalır.

Tanrılar kendilerini hakkıyla bilip ibadet edebilecek saygın insanı yarattıklarında ay, güneş ve yıldızlar görünür olacaktır. Tanrılar tilki, papağan, çakal ve kargayı gönderirler insanın yaratılacağı en uygun yeri bulmaları için akabinde mısırdan elde edilen hamurla Tüylü Yılan ve Kasırga insanı şekillendirir. “Analar ve babalar” olarak bilinen dört insan yaratılır. Bunlar kendilerini ifade edebilmekte, çevrelerini kavrayabilmektedir ve nesnelerin iç yüzünü görmelerini sağlayan bakışları vardır. Tanrılar insanlardan memnundur, yaratılışları ve bilgiye eğilimleri nedeniyle. Ancak kısa sürede insanların bilgisi tanrılarla rekabet etmeye başlar. Böyle giderse insanlar tanrılara hakkıyla ibadet etmemeye başlayacaktır. Bu yüzden Tüylü Yılan ve Kasırga insanların görüşlerini bulandırır. Sonra insanlar çoğalır dünyayı doldururlar ancak henüz güneş yükselmemiştir. Karanlıkta eziyet içinde dolanıp duran insanlar doğuya göç ederler. “Ana-babalar ”bir dağa tırmanır ve dua ederler. Tanrılar onlara acır ve affeder, güneş yükselir. Tarım yapar, mısır yetiştirirler.

Oldukça kısa bir özetini verdiğimiz bu anlatımda hemen dikkati çeken önemli bazı hususlar vardır. Diğer efsanelerdeki gibi kullanılan dil her şeyden önce sembollerle örülüdür. Yine temel kaygı anlatılamaz olanın, asla bilinemeyecek olanın insan dilinde ifade edilmesidir. Gökler ve sular en baştadır. İnsanın kaynağı göklerde ve tanrılardadır. İnsanın varlık sahnesine çıkış nedeni tanrıların niyetine göre yaşamalarıdır. Tüylü Yılan’ın yaratımının bu anlatımı her şeyden önce evrenle insanın kaynağını, bütünlüğünü ve tanrısal özünü öğretmektedir…